Tasavvufun Yareni,Yadigarı
- akcymeltem
- 3 Haz 2018
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 15 Şub 2021
Bir aşk şairini,aşık bir şairi anlatmaya başlıyorum şimdi.Referans yine sevgiye bürünmüş koskocaman bir kalp,konu yine aşk,yine bir arayışın acıklı hikayesi...
Bakmayı bilirsek güzeldir hayat,sevmeyi bilirsek yaşarız doyasıya,kalbimizin sesine kulak verir de anlayabilirsek yakınlaşırız Allah'a ve Mevlana'yı anlayabilirsek işte o zaman buluruz en karşı konulmazını aşkların.
Mevlana demek aşk demekti,arayış demekti,beklemek demekti.Mevlana olabilmek her şeyden biraz olabilmekti,herkesleşerek benzersizleşebilmekti.Onu Mevlana yapan hayatını değiştirense bir başka gönül adamıydı:Şems-i Tebrizi.Onlar kaderin bir araya getirdiği apayrı,kocaman bir dünyaydı.Mevlana'nın eğitim verdiği yıllarda çıkagelen Şems,Mevlana'nın yüreğine dokunmuş,hayat felsefesini paylaşmıştı onunla.Günden güne ortak paydaları büyümüş,ruhlarına kattıkları derinlik onları daha güçlü bağlarla birbirlerine bağlamıştı.Bir anlam denizinin iki kayıp denizcisi pusulasını arıyordu,yönlerini ararken yön vermeyi öğrendiler kapıldıkları rüzgara.Sevince her şeyin güzelleştiğini gördüler,tasavvufu buldular kendilerini kaybettikleri yerde.Bu iki dost Allah aşkını yazıyor,yaşıyor,yaşatıyorlardı.Fakat öyle bir gün geldi ki,yok oldu Şems birden.Nedenlerle,nasıllarla bıraktı dostunu;acılarla,şiirlerle bıraktı. ''Ey ay, felek harab olmuş, alt üst olmuş senin için,/Bizi öyle harab, öyle alt üst ediyorsun, etme! ''yakarışlarıyla çaresiz bıraktı yol arkadaşını.Şems'in Mevlana'yı öyle terk edişi elbette nedensizce yapılmış bir eylem değildi.Mevlana'nın müritlerine yönelmesini,onlara öncülük etmesini istiyordu;Şems dostunun nice ruhlara değebilmesini istiyordu ve en doğru seçimin gitmek olduğu kanaatindeydi.Şems'ten geriye adının dizelerce zikredildiği hasret kokulu mektuplar kalmıştı.
Mevlana bir yandan ruhunu Allah aşkıyla terbiye ediyor,bir yandan kalbini azad ediyordu hüzne,acıya ve yeni zindanlara.Mevlana acısıyla yoğuruyordu özlemini ve umudu şekillendiriyordu avuçlarında.
'Allah!'diye her zikredişinde kalbinin nasıl attığını,aşkla savrulduğu bir ilahinin ezgisinde ruhunun nasıl mest olduğunu hüznünü unutup öyle anlatırdı.Öğretileri de tüm duygusal çalkantısına rağmen mantık sınırlarını aşmaksızın şekillenip nesillere yeni bir harita teşkil ediyordu.Maneviyatın yaşamı kusursuz döngüsünü devamına zorlayan kutsallığını merhamet,dürüstlük,tevazu,cömertlik,erdem,hoşgörü gibi sağlam ayakların üzerine çıkarıyordu.Ruhla birlikte beden terbiyesinin,maddi aşkla birlikte manevi aşkın insanı her türlü yanlıştan öteye taşıyacağını öğütlüyordu.Ölüme Şeb-i Aruz dedi,yüce yaratıcıya kavuşacağı güne 'düğün günüm'dedi;herkese kucak açtı,''Ne olursan ol,yine gel!''dedi.Rubaileri sevdi,Ney'lerde buldu yaşamın yaşanmaya değer yanlarını,tasavvufa yepyeni bir soluk oldu.Yaşadı,yaşattı,sevdi,sevildi,öldü,ölümsüzleşti,devdi,devrimleşti...
O kah bir neye kulak verip sessizliğe bürünürdü;kah o susar kalemi konuşurdu;kah o konuşur tüm dünya susardı aşka.
-Meltem AKÇAY
Comments